19.05.2022, 23:24

Nasip Yolları

Yıllar evvel üzerinde çalıştığım bir kitabım için tecrübeler edinme adına keyif de aldığım ahvale bürünmüş yollara düşmüştüm. Memleketimin farklı diyarlarında notlarımı tuta yazarken, Şeyh Bedrettin’in zorunlu inziva diyarı İznik’ten bir dönem şehir rehberliğini dahi yapma gibi hatıralarımın olduğu Bursa’ya, yolculuktan ibaret olan ömrümüzü yine yollara vakfetmiştik. Adını evvelden fazlaca duyduğum Balıkesir’in Ayvalık ilçesinin Küçükköy kasabası ilk uzun menzilli durağımız olacaktı. Konusunun ‘Efendimizin Hayatı’ olduğu bir eser adına her hatıra ve tecrübenin değerli olduğu bir süreçti…

Bugünkü yazıma ve de yaşadığım hislerden sonraki bakış idealime etki eden mevzu birkaç kıymetli dost ve ailem ile birlikte Küçükköy’den adını birçok bölgede duyurmuş Ayvalık tostunu tatma bahanesiyle üç-dört km mesafedeki Ayvalık’a gittiğim süreçte yaşayacaktım.

Yaklaşık on dakika süren yolculukta karanlığın derin nefesler aldığı kıvrımlı yollardan, gece böceklerinin dahi seslerini yuttuğu, korku filmlerini aratmayacak mekânlardan geçerek(durum henüz böyle hissettiriyordu) Ayvalık’a vardık. Kısa süren yolun olumsuz biçimde etkilediği benliğim programı çok uzatmadan geri dönmek isteyecekti. Dönüş yolu sanki büyük bir nehrin üzerinden, halatları gözlerin göremediği canlılar tarafından kemirilmiş bir asma köprüden geçiyormuş hisleri ile karanlık denizin dalga sesleri arasında Küçükköy’e vardık. Ertesi gün keyifsizce çıktığım yolda Rahman suresinde otuz bir defa geçen bir ayeti kerimeyi kulaklarımla değil gözlerim ve kalbimle duyacaktım…

Birkaç saat evvel ki yolu kullanarak ilerledim. Sol yanımdaki maviyi sağ yanımdaki oksijen fabrikası misali boy veren yeşil zeytin ağaçları süslüyor ve besliyordu. Baktıkça gönlümü hoş eden güzellikler arasından şükürler ederek, ardımdaki araçların yavaş gitmemden ötürü yaptıkları tacizlere rağmen keyifle ilerledim. Sonra ilk müsait yerde durup başladım kalemimi tüketmeye, kendisini var eden ağacı, aynı ağacı toprağın bağrına kavuşturan yüreği ve elimdeki hale gelene değin geçirdiği aşamaları düşünerek…

Konuşulan, yazılan unutulan yüzlerce dil vardı. Hislerimi en iyi hangisi ifade edebilirdi acaba…

Aynı bölgeden aynı araç ile aynı yolları kullanarak yola çıkan fakat sadece birkaç saat içerisinde bu denli değişime uğrayan duygular…

Aradan yıllar geçmesine rağmen hislerimde ki canlılık semaları süsleyen ve zamanla enerjilerini tüketen yıldızlardan çok farklıydı. Hakikatler, yıldızları da var edenin hediyeleriydi. Yıldızlar gibi zamanla sönüp gidecek şeyler değillerdi…

Cevapları zamana emanet edilmiş gündüzlerin aydınlığını aratmayan gecelerimde, vefalı, misafir sorularım vardı. Şimdilerde ise sanki her sızıda yanıtları adına verdiğim mücadele karşılık bulmuş ve artık cevapları toplama, hasat etme adına bahçelerinde var oluyordum. Düşünce dünyamın yaklaşık yirmi yılında var olan, ümmetinin rüyalarında görebilme, kendisine yakın hissedebilme son nefese değin yolunda olma adına yapabileceği mevzular. Diğer tarafını aynı devirde bedenen var olan Ebu Cehil gibi, Ebu Leheb gibi, bir değerli dönemin yok olmuş, hiç olmuş talihsizleri gelirdi.

Bir başka sükûnet anım, Hz İbrahim (as) ve yaşadıklarından kesitlerdi. Öyle ya bir topluluğa yeni bir fikir sunmuş hemen herkes gelenekçi olsun olmasın içinde bulunduğu toplulukça dışlanmış, hor ve hakir görülmüş, istenmeyen muamelelere maruz kalmıştı. Ama Hz. İbrahim’de(as) durum biraz farklıydı.

Çevresi, Rabb bildikleri Nemrud adına, içlerinden biri olan, güvendikleri, doğruluğunda şüpheleri olmayan dostlarını, daha kuvvetli ve emin bir biçimde ateşler içinde yok edebilme adına günlerce yakacak toplamışlardı. Kuranı kerimin bir başka dönemde kuyulara atılan masumlardan kesitler sunduğu vakanın (Burüc suresi) çok daha şedid olanını yapayalnız biçimde adeta tek başına bir ümmet olarak yaşıyor ve yaşayacaktı. Ağaçlar kesilecek, ateşler yakılacak mancınıklar hazırlanacak ve nihayet fırlatılacaktı. Günler geçtikten sonra fırlatıldığı mekânını uzaktan gözlemleyen kişiler duruma vakıf olunca, ortada yanmayan bir adamın olduğunu görünce O(sav) zatı koruyan Rabbe iman etmek ve Hz İbrahim’in(as) yolundan gidip yanında olmak yerine, rızıklarını verdiğine, özgürlüklerini sağladığına inandıkları Nemruda koşacaklardı.

Sonrası her devirde cevabını acı tecrübelerle inananlara aktaracak talihsiz bir duruş örneğiydi. Halk ateşin yakmadığı Rabbinin dostluğunu kazanmış İbrahim (as) yerine, kendilerini ebedi ateşe sürükleyen Nemrudun ardından gideceklerdi. Küfür üzere olanların halini resmediyordu yüce Nebi.

Bir topluluk kendilerini değiştirmeye niyet etmiyorsa Rabbimiz de onları değiştirmezdi.(Rad-11) Yani muhatap öğrenmek istemiyor, doğrudan hoşlanmıyor, iyiye yönelmiyor, Hakkı istemiyorsa gözlerinin önünde varlığı var eden fizik kurallarını alt üst etseniz, ateşler de yanmasanız, soğuklarda donmasanız, su üzerinde yürüyüp, gökyüzüne yükselseniz yine değişmezlerdi. Nasip diye bir güzellik elbet vardı. Lakin sonucu hasaret olan hırs diye, hırstan beslenmiş haset diye bir virüste mevcuttu.

Kerbela da Peygamber torunlarını, Allah(cc) adına! Kesenler ile Hz İbrahim’i yakmaya çalışan yanmayınca da sürgüne gönderen zihniyetin ne yıldızı sönmüş ne de parlaklığı azalmıştı.

Yıldızını bulmuş dünya durmuyor ve güneş etrafında dönmeye devam ediyordu. Birbiri ile kardeş olan her acının gerçekleşmesi için kaç tur biriktirdiği Müheymin(cc) olana malumdu. Bulunduğum mekan ve birkaç saatlik yaşadıklarım aklıma Peygamber Efendimiz ile aynı zamanda var olan Hz Ebubekir ile Ebu Cehil’i adeta kenetlemişti. Aynı yerde aynı iklimde aynı zamanda aynı kişiyi aynı ses tonu ile dinliyorlardı. Birisi peygamberin yardımcısı veziri oluyor, diğeri ümmetin firavunu nemrudu…

Birisi Ayvalık’a gece gitmeye çalışıyor, diğeri imanı ve karakteri ile bulunduğu yolları gündüz yapıyordu… 

Gözlerimin bir müddet, aklımın uzunca zamandır kaldığı Ayvalık’ın güzelliklerine bir de radyoda çalan merhum Barış Manço’nun “Kul Ahmet” şarkısı eşlik ediyordu.

Dizelerde ki;

Tanrı bütün kullara rızkını dağıtırken
Kimi sırtüstü yatar, kimi boşta gezerken
Kul Ahmet erken kalkar, haydi ya nasip derdi
Kimseler anlamazdı, ya nasip ne demekti”
sözleri ise adeta ayrı bir hediye olmuştu. Dağıtılan rızıklar, benim için görebildiğim güzellikler ile var olmuştu. Tost hazırlayanlar için misafirler, buzlu badem satan için sıcaklık, kimisi için yaz mevsimi, toprak için yağmur…

Herkes ve dahi her şey nasibi ile kucaklaşarak yaş alıyordu. Acaba ne kadarı farkındaydı…

Bir de onlar vardı… Onlar…

Uzak olunası gerekenler…

İbretle izlenen, kaygı ile akıbetleri gözlenenler…

Gündüz vakti karanlıklarında bocalayan, sahra çölünde dahi bulunsa yüreklerinin güneş görmediği zavallılar…

Birkaç saat evvel tedirginlik ile keyif almak bir yana sıkıntı ile geçtiğim mekânlarda Rabbimin nimetlerine şükür sadedinde tefekkür ediyordum. Dünya güzelliklerinin arasından farkında olmadan gitmiş, gelmiş bir manada kaçmıştım. Uygun zaman diliminde, olması gereken açı ile bakmayınca hiçbir şey anlamamıştım. Neyse ki kaçırdıklarımı birkaç saat sonra cömertliği ile sunuyordu Rabbi Rahimim…

Ya Hz İbrahim(as) peygamberi, yaşadıklarını yaşayamadıklarını gördükleri halde gözlerini gündüze açamayanlar…

Efendimiz Hz Muhammed Mustafa(sav) gördüğü halde Ebu Cehil olanlar… Ebu Cehilin yolunda var olanlar… Yaptıkları doğruluk vadisinden fersah fersah uzak hareketleri ile Ebu Cehile rahmet okutanlar…

Nasiplerini şer iradelerinin karanlık dehlizlerinde kaybedip, Rablerini unuttukları için Rabbimizin de kendisini onlara unutturdukları…(Haşr-19)

O’nun(sav) yürüdüğü yollarda adımlayarak O’nun(cc) emrettiği şekilde emanetini Rabbimize sunabilmek ümidiyle…

Yorumlar (6)
Elif 2 yıl önce
Okurken çok zevk aldığım yazılardan biriydi.Yine içimize dokundunuz… Kaleminize sağlık hocam.
Adnan 2 yıl önce
Rabbimiz bizi hidayet yolundan ayırmasın ve her daim doğrularla beraber eylesin. Yüreğinize ve kaleminize sağlık...
Havva Kezer 2 yıl önce
Ebu cehil’lerin Ebu leheb’lerin çok olduğu zaman dilimindeyiz
Allah bizleri kalp gözü kapalı olmaktan vE kapalı olanlardan korusun
izzet 2 yıl önce
Diline yüreğine sağlık hocam
Süleyman K. 2 yıl önce
Hocam Allah ebeden razı olsun.
Ne güzel söyledin “ ündüz vakti karanlıklarında bocalayan, sahra çölünde dahi bulunsa yüreklerinin güneş görmediği zavallılar…” diye.. Bize amin demek düşer.
Rabbimizin nuru zaman ve mekana bağlı olmaksızın var. Bizi nurundan haberdar olan ve nasiplenenlerden eylesin inşAllah. Allah’a emanet olun..
Ayşen 2 yıl önce
amin,Allah razı olsun...
Günün Anketi Tümü
Bu sezon gol kralı kim olur?
Bu sezon gol kralı kim olur?
Namaz Vakti 25 Nisan 2024
İmsak 04:16
Güneş 05:49
Öğle 12:52
İkindi 16:39
Akşam 19:44
Yatsı 21:11